
Burada uzun uzun yazmaya gerek görmüyorum. Araştıran herkes Sümer Mitolojisi üzerine yaptığı incelemelerde tek tanrılı dinlerin hikayelerinin, eski Sümer ve Mısır, Babil kültürlerinde var olduğunu görecektir. Bu yüzden baştan belirtmeliyim ki internet gibi bir nimet varken bunları burada benim yazmama gerek görmedim. Ancak bir örnekle başlamakta fayda var. Sümerlerin dini hikayelerinde Tanrı Enki'nin yeri ve göğü bitişikken yarattığı ve sonra genişletip ayırdığı söylenir. Bu Kuran'a geçerken elbette Allah olarak geçer ama hikaye aynıdır. Hatta biliyorsunuz bu ayeti Big Bang Teorisinin ispatı olarak görenler bile vardır

Ancak iki noktadan hareketle burada Müslümanların bu konuya yaklaşımlarını sakatlığını göstermek istiyorum. Onların muhakkak cevapları vardır ancak sorun tamda bu cevapların irdelenmesinde yatıyor. Mesela kimileri bu sorulara şöyle cevaplar veriyor: "Sümerler'e peygamber illaki gelmiştir, sonra bu vahiy tahrif edilmiştir." Bu aslında bir cevap değil, yani tarihi bir kayıta dayanmadığı için tarih bilimi açısından ciddiye alınacak bir cevap değildir. Diğer meşhur cevap ise "vahiy aynıdır, bu tüm dünyadaki kavimlere gönderilmiştir, bu yüzden benzerlikler normaldir. Burada sorunsal aynı olmakla birlikte birde tüm kavimlere vahiy geldiği söylenerek iddia dahada geniş kapsamlı bir hale geliyor.
Bu duruma verilen cevapları değerlendirelim. Sümerlere "eskiden" peygamber gelmişmiş, ama sonra bu vahiy tahrif edilmişmiş. Bu iddiayı destekleyecek kanıt nerededir? Kaldı ki Sümerler çok tanrılı bir din geleneğine sahiptir ve "peygamber" gibi bir gelenek orada yoktur. Bu durumda Sümerlerin mitoslarının tek tanrılı dinlere kaynak olması mı daha olasıdır? Yoksa "işte bir ara kesin peygamber gelmiştir canım" diyerek olayı hiç bir bilimse bulguya dayandırmadan geçiştirmek mi mantıklıdır? Ancak somut kanıtlar gösteriyor ki Sümer Tabletleri 19.Yüzyılda bulunduğunda Sümer Kültüründe var olan öyküler,hikayeler ve efsaneler daha sonra tek tanrılı dinlere geçmiştir. Bu zaten antropolojik ve sosyolojik mantığa yabancı bir şey değildir; kütürler birbirlerini etkiler ve buna "kültürleşme" denir.
İkinci iddia ki bu Kuran'da yazılıdır; tüm kavimlere elçiler yoluyla vahiyler bildirildiğini söyler. Ancak bu durum sorunu daha da karmaşık bir hale getirir. Çünkü "peygamber geleneği" Ortadoğu dışında dünyanın her hangi bir yerinde yoktur. Tanrıyla iletişime geçtiğini söyleyenler olsa da bu hiç bir zaman tek tanrılı dinlerin "vahiylerine" benzer bir durum değildir. Yani tüm dünyada "peygamber" diye bir gelenek sadece Ordatoduğu'da vardır. Diğer hiç bir yerde bu geleneğe rastlanmamıştır. Amerikalılara mesela bir peygamber gitmemiştir. Pekala bu peygamber izleri neden hiç bir kültürde yoktur?
Bazıları yazının görece erken bulunmasından dolayı zaten "peygamberlerin vahiylerini" kaydetmelerine imkan olmadığını söyleyerek işin içinden sıyrılmaya çalışır. Oysa buda havada kalan bir iddiadır. Çünkü tüm kavimlere kendi dilleriyle elçiler gönderildiğini söyleyen Kuran, hiç bir kavimde bir peygamber kültürünün olmamasını hiç bir şekilde izah edemez.
Son bağlamda, Sümerler yada başka bir kültürde -doğrusu Ortadoğunun görece yakın zamanı hariç- hiç bir kültürde peygamber izlerine rastlanmıyor. Bu durumda buna inanmak için, kelimenin tam anlamıyla "inanmak" gerekiyor. Çünkü ortada bir şey yokken eğer "var canım var" diyorsan koşulsuz şartsız inanıyorsun demektir. Bu yüzden sayın Müslümanlar tarih, sosyoloji ve antropoloji bilimini sakın arkanıza aldığınızı söylemeyin. Kısaca bilimle işiniz yok. Bilim sizle ilgilenmiyor, desteklemiyor. Bu yüzden inancınıza bilimsel dediğinizde bu boş bir laftan öteye gitmiyor.
"İnanılmaza İnanmak" kitabında olması lazımdı tam emin değilim şöyle bir noktaya değinir (yazarı Lewis Wolpert); insanların düşünceleri ve inançlarını değiştirmek zordur. Çünkü onlar kişiliğin bir parçası haline geldiğinde, ona yapılan tehdit kişinin benliğine bir tehdit olarak algılanır. BU sebeple de inancı mantık çözüp alamaz. Kişi gerçekten kendi kendinin fikrilerini nesnel olarak değerlendirmeye niyetlendiğinde durumun değişebileceğine dikkat çeker. İnanç psikolojik bir süreçtir. Yani burada elbette sadece dini inanca değil, ideolojik inançlar içinde durum elbette öyledir. Kısaca kimse kendi istemediği sürece nesnel bakamayacaktır. Her şeye bir kulp bulacaktır, çünkü genel anlamda psikolojisi bu inancı içselleştirdiği için inanç artık bir duygu sarmalı halinde benliği sarmıştır. Duygular ve inanç arasındaki bu bağ, kişi istemedikçe nesnel şekilde değerlendirilmesinin önündeki en büyük engeldir.
Herkese saygılar..